Yalnız Gezegen

welcome

Siz Buraya Daha Önce De Gelmiştiniz. Tabii Gelmiştiniz Ya... Tabii. Ben Gördüğüm Yüzü Asla Unutmam. Buraya Gelin De Elinizi Sıkayım! Bir Şey Söyleyeyim Mi? Sizin Yüzünüzü Bile Görmeden, Yürüyüşünüzden Tanıdım. Castle Rock'a Dönmek Için Bundan Daha Iyi Bir Gün Seçemezdiniz.

Bu sefer kendimi yazmıyorum


Ona olan sevginizi düşünürken burnunuzun direğinin sızladığı birşey var mı hayatınızda? Onunla ilgili bir yazı yazmaya niyet ettiğinizde gözlerinizi dolduran ve buna rağmen gülümsetebilen birşey? Ona bakarken bazen sevginizden kalbinizin acıdığı birşey? Gözlerinize bakarken gözleriyle "Sana ihtiyacım" var diyebilen birşey? Ama sizin onu bırakmayı zaten aklınızdan bile geçirmeyeceğiniz birşey? Öyle birşey ki bu siz oturup televizyon izlerken, o yanınızdaki koltukta uyuyakalmış. Hayatını öyle bir teslimiyetle ellerinize bırakmış ki bu durum göğsünüzü acıtıyor. Hiç bir insana bu kadar güvenmemeli aslında o. Size niye böyle güvenmişse? Sevgiden mi? Sizin de sevdiğiniz insanlar var hayatınızda. Kaç kişiye böyle güvenebilirsiniz. Düşünün ki karşınızda bir yaratık var ve siz onun kolu kadar bile değilsiniz. Kafanızın elleri kadar. Siz bu canlıya koşulsuzca bir sevgiyle bağlanıp, hayatınızı emanet edip böyle huzur dolu bir şekilde uykuya dalabilir miydiniz? 

Evet hep kendimi anlattım. Bugün kızımı anlatacağım. Yukarıda bahsettiğim varlık benim kızım. Kendisi 2 yaşına girmek üzere siyah parlak tüylere sahip şirin bir canlı. Efndime söyleyeyim İngilizmiş, cookermış. Çok çok inatçı ve takıntılı ayrıca. -Kime çektiyse artık- Birşeye taktı mı onu elde edene kadar peşini bırakmıyor. Şükür ilk günlerdeki yaramazlığı kalmadı ama. İlk günlerde çorap sandığımı açarak lavanta torbalarını kaçırıp bütün halılara lavanta dökmek ve lavanta torbalarının üstündeki gülleri yemek gibi "şirin" bir huyu vardı. Gül yemek demişken. Bir kere bir kız elinde bir gülle bunu severken kızın elindeki gülü yemişti. Kız umursamadı. Erkek arkadaşı "Ama onu sana ben almıştım" diye neredeyse ağlayacaktı bu ayrı konu tabi. Ah ah kızım neleri yemedi ki? Mendil kaçırmak en sevdiği iş mesela. Ya da benim çoraplarımı kaçırmak da ayrı hoş. Ayrıca bir kere annemin pantolonunu yemişti, bu da ayrı bir iğrençlik. 

Çikolata ve gezme hastasıdır benim kızım. Çikolata zararlı kendisine biliyorum ama ara sıra yiyor ve çikolataya aşık diyebilirim. Kendisi konuşulanları falan gayet iyi anlar. Ama nedense "Onu ver", "Bırak onu" , "Onu buraya getir" gibi komutları anlamamazlıktan gelmeyi tercih ediyor. "Gel" komutuysa ardına "Çikolata vereceğim" şeklinde bir takı alırsa anlaşılanlar grubuna giriyor. Gayet asi bir köpek ve komutları öğrenmeyi reddediyor. Bugüne kadar öğrenmeyi kabul ettiği tek komut ise "Öpücük ver" Evet öpmesi, sevmesi pek bol minik Lola'nın:)

Hangi hasta insan -insan demeli mi bilemiyorum ama- yapmış, nasıl yapmış bilemiyorum ama kızım belli ki bizim eve gelmeden önce şiddete maruz kalmış. Hatta o annesinin mesleği belli olmayan zat kızımın ayağını sakatlamış. Bu durumu düzeltebilmek için bebekliği boyunca hergün kalsiyum verdim kızıma. Her gün balık yağı yedirdim. Şükür ki ayağı düzeldi kızımın. Köpekler bu tip şeyleri ömürleri boyunca unutmuyorlarmış. Yani maalesef Lolacık hayatı boyunca yaşadığı şiddeti hatırlayacak. Bu nedenle insanlara yeniden güvenme problemi yaşadı uzun bir süre. Ama yine güveniyor artık. Zaman zaman saldırgan olsa da kızamıyorum ona yaşadıkları yüzünden.. Ama dizimin dibinde patisini elime koymuş uyurken bu satırları yazmayı düşünüyorum işte.. 

0 yorum: